Hadis-i Şerif Veritabanı: Sorgulama Sonuçları


Sorgulama sonucunda 2189 kayıt bulundu.
Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 ... [>>]
Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Hicret;Niyet
Başlık: RESÛLULLÂH (S.A. VE S.) EFENDİMİZ HAZRETLERİNE VAHYİN BAŞLANGICI NASIL OLDUĞUNA DÂİRDİR
Ravi (r.a.): Ömer b. el-Hattâb
Hadis: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim, buyuruyordu ki: Ameller (in kıymeti) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise eline geçecek olan ancak odur. Artık nâil olacağı bir dünyâ veya nikâh edeceği bir kadından dolayı hicret etmiş kimse varsa hicreti (Allâh'ın ve Resûlünün rızâsına değil), sebeb-i hicreti olan şeye müntehîdir.
Kayıt No.: 1

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Vahyin geliş şekilleri
Başlık: VAHYİN NE ŞEKİLDE GELDİĞİ VE MERTEBELERİ
Ravi (r.a.): Ümmü'l-mü'minîn Âişe
Hadis: Şöyle demiştir: Hâris b. Hişâm radiya'llâhu anh Resûlu'llâh salla'llâhu aleyi ve sellem'den: "Yâ Resûllâ'llâh, sana vahiy nasıl gelir?" diye sordu. Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Ahyânen bana çıngırak sesi gibi gelir ki bana en ağır geleni de budur. Benden o hâl zâil olur olmaz (Meleğin) bana söylediğini iyice bellemiş olurum. Ahdânen Melek bana bir insan olarak temessül eder. Benimle konuşur. Ben de söylediğini iyice bellerim. -Âişe radiya'llâhu anhâ der ki: Resûl'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i soğuğu pek şiddetli bir günde kendisine vahiy nâzil olurken görmüşlüğüm vardır. (İşte öyle soğuk bir günde bile) kendisinden o hâl geçtiği vakitde şakaklarından şapır şapır ter akardı.
Kayıt No.: 2

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Fetret-i vahy;İlk vahyin gelişi
Başlık: RESÛLULLÂH'A İLK VAHYİN NASIL GELDİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ
Ravi (r.a.): Ümmü'l-mü'minîn Âişe
Hadis: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh sâlla'llâhu aleyhi ve sellem'in ilk vahiy başlangıcı uykuda rü'yâ-yı saliha (yani sıdıka) görmekle olmuştur. Hiçbir rü'yâ görmezdi ki sabah aydınlığı gibi vâzıh ve âşikâr zuhûr etmesin. Ondan sonra kalbine yalnızlık muhabbeti ilkâ olundu. Artık (Cebel-i) Hırâ'daki ğâr içinde halvet-güzîn olup orada ehlinin nezdine gelinceye kadar adedi muayyen günlerde tahannüs -ki teabbüd demektir.- eder ve yine azıklanıp giderdi. Sonra yine Hadîce nezdine avdet edip bir o kadar zaman için yine azık tedârik ederdi. Nihâyet Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e birgün Ğâr-ı Hırâ'da bulunduğu sırada (emr-i) Hak (yâni vahiy) geldi. Şöyle ki Ona Melek gelip ... yâni "Oku" dedi. O da "Ben okumak bilmem." cevâbını verdi. Zât-ı Akdesi Risâlet-Penâhî buyurur ki o zaman Melek beni alıp tâkatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine # dedi. Ben de ona "Okumak bilmem." dedim. Yine beni alıp ikinci def'a tâkatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp yine # dedi. Ben de "Okumak bilmem." dedim. Nihâyet beni yine alıp üçüncü def'a sıkıştırdı. Sonra beni bırakıp ... dedi. Bunun üzerine Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (kendisine vahyolunan) bu âyât-ı kerîmeyi bi't-telâkkî (korkudan) yüreği titreyerek döndü ve Hadîce binti Huveylid'in nezdine girerek "Beni sarıp örtünüz, beni sarıp örtünüz." dedi. Korkusu zâil oluncaya kadar vücûd-i mübârekini sarıp örttüler. Ondan sonra (Hazret-i Resûl salla'llâhu aleyhi ve sellem) vukû-ı hâli Hadîce'ye naklederek "Kendimden korktum." dedi. Hadîce radiya'llâhu anhâ: "Öyle deme, Allâh'a kasem ederim ki Allâhu (Zü'l-Celâl) hiç bir vakit seni utandırmaz (mahzûn etmez). Çünkü sen akrabâna bakarsın, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakîre verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın, misâfiri ağırlarsın, Hak yolunda zuhûr eden havâdis ve mühimmâtda (halka) yardım edersin." Bundan sonra Hadîce (radiya'llâhu anhâ) Hazret-i Resûl-i Ekrem'i (salla'llâhu aleyhi ve sellem) birlikte alıp ammizâdesi Veraka b. Nevfel b. Esed b. Abdü'l-Uzzâ'ya götürdü. Bu zât, zamân-ı Câhiliyyette dîn-i Nasrâniyyete dâhil olmuş bir kimse olup İbrânîce yazı bilir ve İncil'den meşiyyet-i İlâhiyye taallûk ettiği mikdârda öteberi yazardı. Veraka gözlerine amâ târî olmuş bir pîr-i fânî idi. Hadîce radiya'llâhu anhâ Veraka'ya: "Amûcam-oğlu, dinle de bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor." dedi. Veraka: "Ne var kardeşimin oğlu?" diye sorunca Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem gördüğü şeyleri kendisine ihbâr etti. Bunun üzerine Veraka dedi ki "Bu gördüğünü, Allâhu Teâlâ'nın Mûsâ (salla'llâhu aleyhi ve sellem) ya tenzîl ettiği Nâmûs (-ı Ekber)dır. (Yâni Sâhib-i Sırr-ı Vahiydir.) Âh keşki senin da'vet günlerinde genç olaydım. Kavmin seni çıkaracakları zaman keşki ber-hayât olsam!". Bunun üzerine Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Onlar beni çıkaracaklar mı ki?" diye sordu. O da: "Evet. (zîrâ) Senin gibi bir şey getirmiş (yâni vahiy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şâyed senin da'vet günlerine yetişirsem sana son derecede yardım ederim." cevâbını verdi. Ondan sonra çok geçmedi. Veraka vefât etti. (Ve o esnâda) Fetret-i vahiy vukû' buldu (yâni bir müddet için vahiy inkıtâa uğradı.)
Kayıt No.: 3

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Fetret-i vahy
Başlık: FETRET-İ VAHY;MUDDESSİR SURESİNİN İLK BEŞ ÂYET-İ KERÎMESİNİN NÜZÛLU HAKKINDA CÂBİR HADÎSİ
Ravi (r.a.): Câbir b. Abdullâh
Hadis: (O da hadîs-i sâbıkı rivâyet edip) şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem fetret-i vahiyden bahsederken söz arasında buyurdu ki: "Ben (bir gün) yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işitttim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki Hırâ'da bana gelen Melek (yâni Cibrîl aleyhi's-selâm) semâ ile arz arasında bir kürsî üzerinde oturmuş. Pek ziyâde korktum. (Evime) dönüp: beni örtün, beni örtün, dedim. Bunun üzerine Allâhu Teâlâ Hazretlerinin ... Âyât-ı Kerîmesini inzâl etti. Artık vahiy kızıştı da ardı arası kesilmedi.
Kayıt No.: 4

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Acele etmek;Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Kun'ân-ı Kerîm öğretmesi;Hadiste teselsül;Hz. Peygamber'in mektupları
Başlık: KIYAME SURESİNİN 16, 17, 18, 19 NOLU ÂYET-İ KERÎMELERİNİN TEFSÎRİ HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ
Ravi (r.a.): Abdullâh b. Abbâs
Hadis: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem tenzîl olunan Âyât-ı Kerîme (nin zabtı yüzün)den güçlük çekerler ve bundan dolayı çok kereler mübârek dudaklarını kımıldatırlardı. Bunu söylerken İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ: "İşte bak Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem dudaklarını nasıl kımıldatıyor idiyse ben de (sana) öylece kımıldatıyorum." da demiş. Bunun üzerine Allâhu Teâlâ Hazretleri ona ... Âyât-ı Kerîme'sini inzâl eyledi. ... Kur'ânı senin sadrında cem' edip Onu okuyabilmen bize âitdir.", ... "Kur'ân'ı (lisân-ı Cibrîl ile) sana okuduğumuzda Onu dinle ve (sükût ederek) Ona kulak ver.", ... "Ondan sonra da Onu (dürüst) okumanı biz tekeffül ederiz." demektir. İşte bundan sonra Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e ne zaman Cibrîl (aleyhi's-selâm) nâzil olursa sükût buyurup onu dinlerlerdi. Cibrîl (aleyhi's-selâm) gidince getirmiş olduğu Âyât-ı Kerîme'yi o nasıl tilâvet etmiş idiyse Nebîy- (yi Muhterem) salla'llâhu aleyhi ve sellem de öylece tilâvet ederdi.
Kayıt No.: 5

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Kun'ân-ı Kerîm öğretmesi;Hz. Peygamber'in cömertliği
Başlık: RESULULLÂH HALKIN EN CÖMERDİ İDİ
Ravi (r.a.): Abdullâh b. Abbâs
Hadis: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem halkın en cömerdi idi. En cömerd olduğu zamân da Ramazan'da idi ki (bu ây) Cibrîl aleyhi's-selâm kendisine çokca mülâkî olduğu zaman idi. Cibrîl (aleyhi's-selâm) Ramazanın her gecesinde Zât-ı Şerîf'lerine mülâki olur, kendisiyle Kur'ân-ı Kerîm'i müdârese ve müzâkere ederdi. İşte bundan dolayı Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (ibzâl-i) hayrda (esmesi) mâniaya uğramayan (mübârek) rüzgârdan daha cömerd idi.
Kayıt No.: 6

Fasıl: TECRÎD'İN METNİ
Konu: Besmele;Hz. Peygamber'in Peygamberlikten önceki vasıfları;Hz. Peygamber'in tebliğleri
Başlık: RUM KAYSERİ HİRAKL'İN EBÛ SÜFYÂN VE ARKADAŞLARI İLE PEYGAMBERİMİZ VE MÜSLÜMANLAR HAKKINDA GÖRÜŞMESİNE DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ;RESÛL-İ EKREM'İN RUM KAYSERİ HİRAKL'E GÖNDERDİĞİ MEKTÛB-İ ŞERÎF
Ravi (r.a.): Abdullâh b. Abbâs
Hadis: Şöyle demiştir: Ebû Süfyân b. Harb bana haber verdi ki gerek kendisiyle, gerek küffâr-ı Kureyş ile Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (Hudeybiyye sulhiyle) akdeylediği mütâreke müddeti içinde ticâreti için Şam'a giden bir Kureyş kâfilesi içinde bulunduğu sırada (Kayser-i Rûm) Hirakl tarafından da'vet olunmuş. Ebû Süfyân ile rüfekâsı Hirakl'in nezdine gelmişler. (O zaman) Hirakl ile etbâı, İlyâ (yâni Beytü'l-Makdis) de imiş. Uzemâ-yı Rûm, yanında iken Kayser bunları meclisine çağırmış. Huzûruna celb ve tercümânın gelmesini emretmiş. Tercümân: "Peygamberim diyen bu zâta neseben en yakın olan hanginizdir?" diye sormuş. -Ebû Süfyân der ki "Neseben en yakınları benim." dedim. Bunun üzerine Hirakl: "Onu bana yakın getiriniz. Arkadaşlarını da yakına getiriniz. Lâkin arkasında dursunlar." dedi. Ondan sonra tercümânına dönüp dedi ki bunlara söyle, ben bu zât hakkında bu adamdan (bâzı şeyler soracağım. Bana yalan söylerse tekzîb etsinler. -Ebû Süfyân der ki "Va'llâhi arkadaşlarım yalanımı ötede beride söylerler diye utanmasaydım onun (yâni Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem) hakkında yalan uydururdum."- Ondan sonra bana ilk sorduğu şu oldu: "Sizin içinizde nesebi nasıldır?" "Onun içimizde nesebi pek büyüktür." dedim. "Sizden bu sözü, ondan evvel söylemiş (yâni ondan evvel da'vây-ı nübüvvet etmiş) hiç kimse var mıydı?" dedi. "Yoktu." dedim. "Âbâ ve ecdâdı içinde hiçbir melik gelmiş midir?" dedi. "Hayır." dedim. "Ona tâbi' olanlar halkın eşrâfı mı, yoksa zuafâsı mıdır?" dedi. "Halkın (eşrâfı değil) zuafâsıdır." dedim. "Ona tâbi' olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu?" dedi. "Artıyorlar. (eksilmiyorlar)" dedim. İçlerinde onun dînine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı irtidâd eden var mıdır?" dedi. "Yoktur." dedim. "Şu dediğini demezden (yâni da'vetden) evvel hiç yalan ile ittihâm ettiğiniz var mıydı?" dedi. "Hayır." dedim. "Hiç gadreder mi?" (yâni nakz-ı ahd eder mi?)" dedi. "Hayır gadretmez, ancak biz şimdi onunla bir müddete kadar mütâreke hâlindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz" dedim. Ebû Süfyân der ki bana (kendiliğimden) bir şey katmağa imkân verecek bu sözden başkasını bulamadım. "Onunla hiç mukâtele ettiniz mi?" dedi. "Evet ettik." dedim. "Onunla mukâtelâtınız (ın netâyici) nasıldır?" dedi. "Aramızda (tâli-i) harb nöbet iledir. Kâh o bizi izrâr eder, kâh biz onu izrâr ederiz." dedim. "Peki, size ne emrediyor?" dedi. "Bize yalnız Allâh'a ibâdet ediniz, hiçbir şeyi O'na şerîk etmeyiniz. Dedelerinizin ibâdet ettiğini terkediniz diyor. Bize namazı, (sadakayı, yâni zekâtı), sıdk ve afâfı, sıla-i rahmi emrediyor." dedim. Bunun üzerine tercümâna dedi ki ona söyle, nesebini sordum. İçinizde âlî neseb olduğunu beyân etsin. Peygamberler de (zâten) böyle kavimlerinin (Ashâb-ı) nesebi içinden ba's olunur. İçinizden bu sözü ondan evvel söylemiş hiçbir kimse varmıydı? diye sordum. Hayır dedin. Ondan evvel bu sözü söylemiş bir kimse olaydı bu da kendisinden evvel söylenmiş bir söze peyrev ol(mak iste)muş bir kimsedir diyebilirdim diye düşünüyorum. Âbâ ve ecdâdı içinde hiç bir melik gelmiş midir? diye sordum. Hayır dedin. Âbâ ve ecdâdından bir melik olaydı bu da babasının mülkünü istirdâda çalışır bir kimsedir diye hükmederdim diyorum. Bu da'vâsına kıyâm etmeden evvel onun bir yalanını tutmuş mu idiniz? diye sordum. Hayır dedin. Ben ise muhakkak bilirim ki (önceden) halka karşı yalan söylemeye cür'et edemezdi. Ona tâbi' olanlar halkın eşrâfı mı, yoksa zuafâsı mıdır? diye sordum. Ona tebaiyyet edenlerin zuafâ-yı nâs olduğunu söyledin. Etbâ-ı rusul de (zâten) onlardır. Ona tâbi' olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu? diye sordum. Artıyorlar dedin. İmân keyfiyeti (ahkâmı) de tamâm oluncaya kadar hep bu minvâl üzere gider. İçlerinde onun dînine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı irtidâd eden var mıdır? diye sordum. Hayır dedin. Îmân da mûcib olduğu inşirâh, kalbe karışıp kökleşince böyle olur. Hiç gadreder mi? diye sordum. Hayır dedin. Peygamberler de böyledir. Gadretmezler. Size ne emrediyor? diye sordum. Yalnız Allâh'a ibâdet edip O'na hiçbir şeyi şerîk etmemeği size emrettiğini, ibâdet-i evsândan sizi nehyettiğini, kezâlik namaz (ve sadaka, zekât) ile, sıdk ve afâf ile emrettiğini söyledim. Eğer bu dediklerin doğru ise şu ayaklarımın bastığı yerlere yakında (O Zât-ı Kerîm) mâlik olacaktır. Zâten bu Nebiyy-i Zî-Şân'ın zuhûr edeceğini bilirdim. Lâkin sizden olacağını tahmîn etmezdim. Onun nezdine varabileceğimi bilsem Zât-ı Şerîf'iyle mülâkât için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım (arz-ı hizmet ederek) ayaklarını yıkardım. Ondan sonra Hirakl, Dihya (radiya'llâhu anh) vedâatiyle Busrâ emîrine gönderilen ve (onun tarafından da Kayser'e îsâl edilen) Mektûb-i Şerîf-i Risâlet-Penâhî'yi istedi. Getiren adam onu Hirakl'e verdi. O da okudu. Mektûb-i Şerîf: ... diye yazılmıştı ki Meâl-i Âlî'si şudur: Allâh'ın abdi ve Resûlü Muhammed'den (salla'llâhu aleyhi ve sellem Rûm'un büyüğü Hirakl'e (tarîk-ı reşâd ve) hidâyete ittibâ' edenlere selâm olsun. Ba'de-zâ seni da'vet-i İslâm ile (yâni Müslümanlığa) da'vet ederim. Dâire-i İslâm'a gir ki selâmette kalasın ve Allâhu Teâlâ sana ecrini iki kat versin. Eğer kabûl etmezsen (fakîr) çiftçilerin günâhı senin boynunadır. Ebû Süfyân der ki: "Hirakl diyeceğini dedikten ve Mektûb-i Şerîf'in kırâatini bitirdikten sonra yanında gürültü çoğaldı. Sesler yükseldi. Biz de yanından çıkarıldık." (Arkadaşlarımla yalnız kalınca) onlara dedim ki İbn-i Ebî Kebşe'nin (yâni Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in) işi hakîkaten azamet peydâ ediyor. (Baksanıza) Benî Asfar Melik'i ondan korkuyor. Artık Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in gâlib geleceğine tâ Cenâb-ı Hak İslâm (ve inkıyâd) ı kalbime ithâl edinceye kadar yakînim ber-devâm oldu. İlyâ', yâni Beytü'l-Makdis sâhibi ve Hirakl'in dostu olup Şam Nasarâ'sına Piskopos ta'yîn edilen İbnü'n-Nâtür da Hirakl'den bahisle derdi ki: Hirakl Beytü'l-Makdis'e geldiği zaman (günün birinde) pek ziyâde gamnâk göründü. Patriklerinden (yâni ümerâsından) bâzıları ona "Senin hâlini başka türlü görüyoruz." dediler.- İbnü'n-Nâtür der ki: Hirakl Nücûma bakar, kehânete âşinâ bir kimse idi. Bu suâle ma'rûz kalınca onlara: "Bu gece nücûma baktığımda Hıtân Melik'ini zuhûr etmiş gördüm. Bu ümmet içinde sünnet olanlar kimlerdir?" diye sordu. "Yehûddan başka sünnet olan yoktur. Onlardan da sakın endîşe etme. Dâhil-i kalem-rûn olan şehirlere yaz, oradaki yahûdîleri katletsinler." dediler. Derken Hirakl'in huzûruna Gassân Melik'i tarafından Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e dâir îsâl-i habere me'mûr olarak gönderilmiş bir adam getirdiler. Hirakl o adamdan havâdis alınca "Gidin de bu adam sünnetli midir, değil midir? bakın." dedi. Baktılar ve sünnetli olduğunu bildirdiler. Sonra gelen adamdan "kavm-i Arap sünnetli midir?" diye sordu. "Sünnet olurlar." cevâbını aldı. Bunun üzerine Hirakl "Bu ümmetin Melik'i işte zuhûr etmiştir." dedi. Ondan sonra Hirakl Rûmiye'de (yâni Roma'da) ilimce kendi nazîri olan bir dostuna mektup yazıp Hıms'a gitti. Hıms'dan ayrılmadan o dostundan Hazret-i Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zuhûr ettiği ve Zât-ı Şerîfinin Nebî olduğu hakkındaki re'yine muvâfık bir mektup geldi. Müteâkıben Hirkal Hıms'da kâin bir kasrına uzamâ-yı Rûm'u da'vet ederek kapıların kapanmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıkıp "Ey Rum cemâati, bu zâta bîat edip de felâh ve rüşde nâil olmayı ve mülkünüzün pâyidâr olmasını istemezmisiniz?" diye hitâb etti. (Cemâati) yaban eşekleri kadar sür'atle kapılara doğru kaçıştılarsa da kapıları kapanmış buldular. Hirakl bu derece nefretlerini görüp îmânlarından me'yûs olunca: "Bunları geri çevirin." diye emretti ve (onlara dönüp): "Deminki sözlerimi dîninize olan şiddet-i temessükünüzü öğrenmek için söyledim. (Bunu ise) gözümle gördüm." dedi. Bu söz üzerine oradakiler rızâlarını, memnûniyetlerini beyân ile kendisine ta'zîmen secde ettiler. Hirakl (in îmâna da'vet olunması) hakkındaki haberin sonu da bundan ibârettir.
Kayıt No.: 7

Fasıl: KİTÂBÜ'L-ÎMÂN
Konu: İslâm esasları;Oruç;Zekât
Başlık: "İSLÂM BEŞ ŞEY ÜZERİNE BİNÂ OLUNMUŞTUR" HADÎSİ
Ravi (r.a.): Abdullâh b. Ömer
Hadis: Şöyle demiştir: Resûlu'llâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: İslâm beş şey üzerine binâ olunmuştur: Allâh'dan başka ilâl olmadığına ve Muhammed'in (salla'llâhu aleyhi ve sellem) Allâh'ın Resûlü olduğuna Şahâdet etmek, Namaz kılmak, Zekât vermek, Haccetmek, Ramazan orucunu tutmak.
Kayıt No.: 8

Fasıl: KİTÂBÜ'L-ÎMÂN
Konu: Hayâ
Başlık: ÎMÂNIN ŞU'BELERİ
Ravi (r.a.): Ebû Hüreyre
Hadis: Şöyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Îmân altmış bu kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.
Kayıt No.: 9

Fasıl: KİTÂBÜ'L-ÎMÂN
Konu: Gerçek müslüman;Muhâcir
Başlık: PEYGAMBER (S.A. VE S.) İN MÜSLÜMAN VE MUHÂCİR'İ TÂRİFLERİ
Ravi (r.a.): Abdullâh b. Amr b. Âs
Hadis: Şöyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Müslüman, dilinden, elinden müslümanlar selâmette kalan kimsedir. Muhâcir de Allâh'ın nehyettiğini terkedendir.
Kayıt No.: 10

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 ... [>>]

[Menü] [Sorgu] [Tüm Kayıtlar] [Çıkış]