Eshab-ı Kiram ve Tabi'in Veritabanı: Sorgulama Sonuçları


Sorgulama sonucunda 103 kayıt bulundu.
Sayfalar: [<<] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 [>>]
İsim: Gürz b. Vebre el-Âbid-i Kûfî
Malumat: Cürcân ve Behamâtda yaşadı. Kabri meşhûrdur ve ziyâret edilir. Mâlik bin Enesden "radıyallahü anh" ilm öğrendi. Câriyesinden, o nafakasını nereden te'mîn eder diye sordular. Ondan her ne zemân birşey istesem, falan pencerededir, derdi. Gider o pencer eden istediğim şeyi alırdım, demişdi. Cürcân ehlinden bir kimsenin şöyle anlatdığını bildirmişlerdir: Rü'yâmda Cürcân kabristânını geziyordum. Kabrlerde bulunanların hepsi beyâz elbise giymişler, oturuyorlardı. Onlara, size ne oldu ki, beyâz elbiseler giydiniz, diye sordum. Gürz bin Vebr enin buraya gelmesinden dolayı bize beyâz elbise giydirdiler, dediler.
Kayıt No.: 51

İsim: Hasen-i Basrî
Malumat: Tâbi'înin büyüklerindendir. Hazret-i Ömerin "radıyallahü anh" halîfeliğinin bitmesine iki sene kala doğdu. Eshâb-ı kirâmdan "aleyhimürrıdvân" yüzyirmi veyâ yüzotuz kişi görmüşdür. Hicretin yüzonuncu senesinde Receb ayında seksendokuz yaşında vefât et di. (Kût-ül-Kulûb) kitâbında şöyle yazılıdır: Hasen-i Basrî "rahmetullahi aleyh" tâbi'înin en büyüklerindendir. Bedr eshâbından yetmiş kişiyi gördü. Eshâb-ı kirâmdan ise üçyüz kişiyi görmüşdür. Hazret-i Ömerin "radıyallahü anh" halîfeliğinin sona ermesin den iki sene önce, hicretin yirminci senesinde Medînede doğdu. Annesi, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" hanımı Ümmü Selemenin "radıyallahü anhâ" câriyesi idi. Ağladığı zemân Ümmü Seleme "radıyallahü anhâ" onu kucağına alır, ağzına memesini verirdi. Konuşması, hilmi, vekârı ve sekînesi Resûlullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" çok benzerdi. Tesavvuf ilminde öyle sözler söylerdi ki, benzeri ondan başkasından işitilmezdi. Bu ilmi kimden aldın diye sorduklarında Huzeyfet-ebni Yemânîden "ra dıyallahü anh" aldım, derdi. Huzeyfet-ül-Yemânîye, sen bu ilmi kimden aldın diye sordular. Bu bana Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" husûsî bir ihsânı ve ikrâmıdır. Çünki herkes Resûlullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" hayrdan sorardı. Ben ise şerden sorardım. Şerri öğrenip, ona düşmeyeyim diye, korkumdan böyle sorardım. Kötü şeyleri öğrenip, onlardan sakınınca, hayrları kaçırmayacağımı anladım, buyurdu. Hasen-i Basrî hazretlerinin güzel sözlerinden ba'zıları şöyledir. Buyurdu ki: Bir kul bütün arzûlarını bırakıp, yalnız Allahü teâlâya kavuşmayı istiyorsa, az yisin, örtünecek kadar giyinsin, başını secdeye koyup ibâdetle meşgûl olsun. Konuşduklarına ağlasın, rahmet-i ilâhîyi istesin ve azâb-ı ilâhîden kaçsın. Gülme, çünki Allahü teâlânın amellerimizi görüp, hiçbir amelinizi kabûl etmiyorum, buyurmayacağını bilmiyorsun. İnsanoğlu dünyâdan üç şeye hasretle gider: Topladığına doymaz. Umduğuna kavuşamaz. Önündeki âhıret yolculuğuna iyi azık te'mîn etmez. Ömer bin Abdül'azîz "rahmetullahi aleyh" halîfe olunca, Hasen-i Basrîye "rahmetullahi aleyh" bir mektûb yazıp, bana din işlerinde yardımcı olacak bir kimse gönder, dedi. Cevâbında şöyle yazdı. Sana göndereceğim kimse iki dürlü olabilir. Yâ dünyâyı se ver, sana nasîhat etmez. Veyâ Allah adamıdır, Onu taleb eder, seninle sohbet etmez. Fekat sen, asîl kimseleri seç. Bunlar dînin emrlerine tam uyamasalar bile, halkın hakkını gözetirler. Aslında asîl ve temiz kimseler hatâ yapmazlar. Hâricîlerden biri, Hasen-i Basrî hazretlerinin sohbet meclisine gelir, sohbetde bulunanlara eziyyet verirdi. Nihâyet birgün, bu hâricî bize eziyyet ediyor, halîfeye de bildirmiyorsunuz, dediler. Hasen-i Basrî hazretleri hiç bir şey söylemedi. Bir gün Eshâbı ile otururken, o şahsın yine geldiğini gördü. Allahım, onun bize yapdığı eziyyeti biliyorsun. Dilediğin şeyle onu bizden men' eyle diye düâ etdi. O şahs hemen yüzüstü yere düşdü. Evine götürmek üzere onu kaldırdılar, âilesine ulaşamadan öldü. TÂVUS b. KEYSÂN "rahmetullahi teâlâ aleyh" Künyesi Ebû Abdürrahmândır. Yemenlidir. Oğluna şöyle vasiyyet etdi. Vefât edince, beni kabre koyduğunuzda, kabrime bak. Eğer beni kabrimde göremezsen, Allahü teâlâya şükr et. Şâyet beni kabrimde görürsen "İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn" de.
Kayıt No.: Bunu nakl eden kimse şöyle demişdir. Tâvus bin Keysânın evlâdından işitdim. Onu kabre koyunca bakmış ve kabrinde görememiş, buna çok sevinmiş.

İsim: Sözüne güvenilir bir kimse şöyle anlatmışdır: Tarsûsda Ebû Mu'âviyenin "rahmetullahi aleyh" ziyâretine gitmişdim. Gözleri kapanmışdı, göremiyordu. Dıvârda asılı bir Kur'ân-ı kerîm gördüm. Allahü teâlâ sana rahmet etsin. Gözlerin görmediği hâlde, bu Kur'ân-ı kerîm orada niçin duruyor, dedim. Ben hayâtda olduğum müddetçe, kimseye anlatmaman şartıyla, bir şey söyliyeyim dedi ve şöyle söyledi: Ne zemân Kur'ân-ı kerîm okumak istesem gözlerim açılır, okurum. Okumam bitince gözlerim yine kapanır. Bunun böyle olduğunu görenler, o Kur'ân-ı kerîmi açınca gözleri açılır. Kapatınca da gözleri görmez olurdu, demişlerdir. Büyüklerden bir zât şöyle anlatmışdır: Bir yolculukda idik. Bir yerde konakladık. Orada beyâz bir yılan ölüsü gördük. (Onun cinlerden olduğunu düşünerek) Bu müslimân biri (bir cin) olabilir diyerek, üzerine biraz su döküp toprağa gömdük. O gece bir ses duyduk. Fekat seslenenleri göremedik. Bize şöyle diyorlardı: Allahü teâlâ size rahmet etsin. O müslimân için yapdığınızı gördük. İsterseniz size ilâc öğretelim, kendinizin ve başkalarının tedâvisinde kullanırsınız. İsterseniz su ihtiyâcınızı karşı layalım ve develerinizi otlatalım, dediler. Biz su ihtiyâcımızın karşılanmasını ve develerimize bakılmasını istedik. Konakladığınız her yerde, su kablarını develerinizin boynuna takın, develeriniz otlamakdan döndüğünde, boyunlarında kablarınızı su ile dolu bulursunuz, dediler. Bir menzîle konduk. Su kablarımızı develerin boynuna asıp, develeri serbest bırakdık. Akşam develer karınları doymuş hâlde geldiler. Boyunlarına asdığımız kablarımız da su ile dolu idi. O yolculuğumuzda konakladığımız her yerde böyle oldu. Allahü teâlâ, bu büyük âlimlerin ve yakîn derecesine kavuşmuş olan yüce zâtların "rıdvânullahi aleyhim ecma'în ile yevmiddîn" yüksek menkîbelerini ve üstün hâllerini kısaca yazmağı nasîb etdi. Şübhesiz ki o büyüklerin kerâmetleri, hârikul'âde hâlleri o kadar çok ve meşhûrdur ki, bu anlatılanlar onların fazîletlerinden ve üstün hâllerinden bir nümûnedir. Bu anlatılanlarla onların kadrini beyân etmek imkânsızdır. Üstün akllıların akl kuşu yüz sene uçsa, bu kol ve kanatla o yüksek mevkı'ye yetişmez . İnsanların anlayışı ve zekâsı bin sene uğraşsa, bu anlayışıyla o büyüklerin derecesini anlayamaz, o meydâna giremez. Kaldı ki, onlardan meydâna gelen hârikalar kitâblara sığmaz. Onların hâlleriyle hâllenen onları anlar. (Şevâhid-ün-nübüvve) mütercîmi Lâmi'î Çelebi, bu bölüme yapdığı ilâvede Moranın fethi seferine çıkan Osmânlı ordusunun gösterdiği büyük kahramânlıkları anlatmışdır. Kendisinin de bulunduğu bu feth seferinde şöyle bir hâdiseyi nakl etmişdir: Mora feth edilince düşmândan pekçok esîr alınmışdı. Esîrler kendi aralarında devâmlı muhârebe sırasında Türklerin denizden atlarla geçdiklerini, kal'anın üzerine çıkıp, uçduklarını ve burçlar üzerine konduklarını hayret, dehşet ve heyecânla anlatırlardı. Bu h âdise onlar arasında çok meşhûr idi. Böyle hârikul'âde hâller kerâmet olup, Allahü teâlânın sevdiği kullarına bir ihsânıdır. Bu ümmetden görülen bu hâller, Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" mu'cizelerinden ve peygamberliğinin delîllerindendir.
Malumat: 52
Kayıt No.: Habîb b. İsâ Acemî

İsim: Künyesi Ebû Muhammeddir. Fâris ehlindendir. Basrada yaşadı. Âbid, müttekî ve düâsı müstecâb idi. Bir terviye günü onu Basrada, arefe günü ise Arafatda gördüler. Kendisi şöyle anlatmışdır: Her gün bir kuru hurma ile iftâr ederdim. Ehlim her gün benim için o hurmayı hâzırlardı. Bir gün iftâr vakti o hurmayı aradım bulamadım. Buna çok üzüldüm. Bir de bakdım ki bir kimse geldi. Elime bir hurma verdi o hurmayı yidim. Para kesesini boş bırakırdı. Eline aldığında içi para dolu olurdu.
Malumat: 53
Kayıt No.: Herem b. Hayyân

İsim: Havânın çok sıcak olduğu bir yaz gününde vefât etdi. Onu kabre koydukları sırada, bir parça bulut gelip, sâdece kabrinin üzerine yağmur yağdı. Dışarı hiç taşmadı. O gün onun kabrinde yeşil otların bitdiğini de söylemişlerdir.
Malumat: 54
Kayıt No.: Hassân b. Sâbit

İsim: Nakl edilir ki, Âl-i Cefneden olan Cebele-i Gassânî dinden dönüp, Rûm kayserinin yanına gitmişdi. Hazret-i Ömerin "radıyallahü anh" elçisi ile, Hassân bin Sâbite "radıyallahü anh" hediyyeler göndermişdi. Hassân bin Sâbit, hazret-i Ömerin kapısına gel ip, içeri girerek selâm verdi. Ey mü'minlerin emîri! Ben Âl-i Cefnenin hediyyelerinin kokusunu duyuyorum, dedi. Hazret-i Ömer "radıyallahü anh", evet Cebele-i Gassânî sana hediyye göndermiş, dedi. Bu hâdiseyi nakl eden kimse şöyle demişdir: Hassân bi n Sâbitin hâdiseden hiç haberi olmadığı hâlde, yalnız kokusuyla Âl-i Cefnenin hediyyeleri olduğunu anlamasına hayret eder, hiç unutmam.
Malumat: 55
Kayıt No.: Hamzâ b. Amr Eslemî

İsim: Nakl edilir ki, Hamzâ bin Amr Eslemî "radıyallahü anh" seferlerden birinde, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" ile birlikde idi. Çok karanlık bir gecede develer ürküp, bütün eşyâlar yere düşdü. Hamzâ bin Amr Eslemînin "radıyallahü anh" parmakları lamba gibi ışık verdi. Düşen eşyâları bulup develere yüklediler.
Malumat: 56
Kayıt No.: Hâlid b. Velîd

İsim: Ebû Bekr "radıyallahü anh" şöyle bildirmişdir: Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" huzûrunda, Hâlid bin Velîdden "radıyallahü anh" bahs edildi. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem": (O Allahü teâlânın kılıclarından biri kılıcdır. Kâfirler in karşısına çıkarmışdır.) buyurdu. Ebû Bekr "radıyallahü anh" halîfeliği sırasında, Hâlid bin Velîdi "radıyallahü anh" Hîre tarafına gönderdi. Hîre halkı, Abdülmesîh isminde bir kimseyi, ona elçi olarak gönderdi. Hediyye olarak da te'sîrini bir sâatde gösteren bir mikdâr zehr gönderdi ler. Hâlid bin Velîd "radıyallahü anh" elçiye bu nedir diye sorunca, te'sîrini bir sâat içinde gösteren bir zehrdir, dedi. Hâlid bin Velîd "radıyallahü anh" o zehri avcuna koydu ve "Bismillâhi ve billahi Rabbissemâi velardı. Bismillâhillezî Lâ yedurr u mâasmihî dâün" düâsını okudu ve o zehri içdi. Hiçbir zararı dokunmadı. Elçi Abdülmesih kavmine döndü ve onunla sulh yapınız. Çünki te'sîrini bir sâat içinde gösteren zehri içdi, hiçbir zarar görmedi. Bu işi onlardan başkası yapamaz, dedi. Nakl olunur ki, Hâlid bin Velîd "radıyallahü anh" askerlerinin arasında dolaşırken, bir kişinin bir şerâb tulumu götürdüğünü gördü. Bu nedir diye sordu. O kimse bu sirkedir, dedi. Hâlid bin Velîd "radıyallahü anh", Yâ Rabbî! Bunu sirke yap diye düâ etdi. O şahs şerâb tulumunu arkadaşlarının yanına götürdü. İçince sirke olduğunu anladılar. Yazıklar olsun sana, bu getirdiğin nedir, dediler. O şahs ben şerâb getiriyordum. Yolda emîrinizi gördüm. Bu nedir dedi, sirkedir, dedim. Üç def'a Allahım, bun u sirke eyle diye düâ etdi. Allahü teâlâ onun düâsını kabûl eyledi.
Malumat: 57
Kayıt No.: Hânî-i bint-i Ebî Tâlib

İsim: Ebû Tâlibin kızı ve hazret-i Alînin "radıyallahü anh" kızkardeşidir. Hübeyre bin Amrin zevcesi idi. Öz adı Fâkite idi. Mekke-i mükerremenin feth edildiği gün, Hübeyre kaçdığı zemân, kendisi îmâna geldi. Resûlullah, bunun evinde gusl abdesti alıp, sekiz rek'at duhâ nemâzı kıldı ve su ile ekmek ıslatıp tuz ve sirke koyup yidi. (EyÜmm-i Hânî! Sirke ne iyi yemekdir. Sirke bulunan ev fakîr olmaz!) buyurdu.
Malumat: 58
Kayıt No.: Habîbe

İsim: Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" zevcelerindendir. Ebû Süfyân ile Hindin kızı ve hazret-i Mu'âviyenin kardeşidir. Önce Übeydüllah bin Cahşın zevcesi idi. İkisi de önce müslimân olup, Habeşistâna hicret etdiler. Zevci orada papaslara aldanarak, dünyâ malına kavuşmak için mürted oldu. Ümm-i Habîbeyi de dinden çıkararak zengin olmağa zorladı. O da (Muhammed aleyhisselâmın dînini ve sevgisini, bütün dünyâya değişmem) buyurdu. Übeydullah, işkence etmek için, sürünmesi için, bunu boşadı. Fekat, kendisi öldü. Resûlullah Ümm-i Habîbenin, bu sözlerini ve başına geleni işitince, Habeş pâdişâhı Necâşîye mektûb yazdı. Necâşînin serâyında Resûlullaha nikâhı yapıldı. Bunun sâyesinde Habeşistândaki müslimânlar çok râhat yaşadı. Dîninin kuvveti ve Resûlullaha sevgisi o kadar çok idi ki, Mekke feth edilmeden önce, sözleşmek için Resûlullahın huzûruna gelen, kâfirlerin elçisi, babası Ebû Süfyânı, Resûlullahın yatağına oturtmadı. (Sen, bu mubârek yere oturmağa lâyık değilsin) dedi "radıyallahü teâlâ anhâ".
Malumat: 59
Kayıt No.: Huzeyfe b. el-Yemânî

Sayfalar: [<<] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 [>>]

[Menü] [Sorgu] [Tüm Kayıtlar] [Çıkış]